Saniyeyle Yetişkin // İlhan Selçuk, "Düşünüyorum Öyleyse Vurun"

Saniyeyle Yetişkin

İlhan Selçuk, "Düşünüyorum Öyleyse Vurun", Çağdaş Yayınları, 1993

Zaman kavramına olan bakış açıları, bireyler olgunlaştıkça değişir. İlhan Selçuk, Düşünüyorum Öyleyse Vurun adlı denemesinde bireylerin çocukluk ve olgunlaştıktan sonraki dönemlerinde zaman kavramına olan bakış açılarının farklı yönlerde evrilebileceğini vurgulamaktadır. Bunu yaparken kullandığı deneme türü bu vurgunun samimi bir tonla aktarılmasını ve okuyucunun da anlatılanlarla kendi yaşamı arasında bağlantılar kurabilmesini sağlamıştır. Metnin ana izleği olan “zaman algısının” işlenmesinde yazar-anlatıcı metni iki anlamsal kesite bölmüştür. Birinci anlamsal kesitte yazar-anlatıcı metnin ana izleğine çocukkenki bakış açısını ikinci kesitte de bir yetişkin olarak bakış açısını anlatmaktadır. Metnin genelinde ise ipucu izlek ve retorik soru kullanımı ile de bu iki bakış açısı arasındaki keskin farkları belli etmektedir.

Metnin birinci anlamsal kesitini birinci satırından kırkıncı satırına kadar uzanan bölüm oluşturmaktadır. Bu kesitin ana iletisi çocukların zamanı olgun bireylerden daha yavaş ve farklı bir biçimde kavradığıdır. Bu iletiyi okura sunan yazar-anlatıcıdır. “yaşadığım” ve “bayılırdım” gibi sözcüklerde kullanılan “ben” dili bunun kanıtıdır. Anlatıcının birinci tekil kişi kipini kullanmasının sebebi okuyucuyla arasında samimi bir bağ kurabilmek ve iki tarafın da zaman algısının ortak paydalarda geliştiğini anlatabilmektir. Beşinci satırda “Durup beklerdim” tümcesi ile yazar-anlatıcı çocukluğunda zamanın karşısında adeta kendisinin de durup beklediğini çünkü bunu yapabilecek kadar zamanı olduğuna dikkat çekmektedir. Bunu yaparken de kısa bir cümle kullanarak eskiden yapmış olduğu bu davranışın şimdi ona ne kadar anlamsız geldiğine işaret etmektedir ki bu şekilde de okuyucuya ikinci kesitte varacağı bir çıkarım ile ilgili bir ipucu izlek sunmaktadır. Yedinci ve on birinci satırlarda yazar-anlatıcı çocukken sorduğu soruları tekrarlayıp bunların üzerine düşünerek yetişkinler ile çocukların zamanı algılayışı arasına bir perde çekiyor. “ofluyorlar, pufluyorlar, patlıyorlar” kelimelerini özellikle seçen yazar-anlatıcı çocukların, yetişkinlerin zaman algısı karşısındaki eleştirel tutumunun altını çiziyor. On ikinci ve on sekizinci satırlar arasında da günlük hayatta yetişkinlerin birbirleriyle çelişen söylemlerini bir çocuğun eleştirel yaklaşımı ile gözler önüne seriyor yazar-anlatıcı. Bunu yaparken de üç nokta kullanarak yetişkinlerin bu tür çelişkileri sık sık yaptığını ima ediyor. Bunun devamındaki on dokuzuncu ve yirmi birinci satırlar arasında yazar-anlatıcı “Hangisi doğruyu söylüyordu?” tümcesi ile bir çocuğun gözlerinden, yetişkinlerin zaman algısının objektif olandan ne kadar uzak olduğunu,  onlarınkini bir saat kulesininki ile kıyaslayarak veriyor. Bunu yaparken retorik soruların kullanımından geniş bir biçimde yararlanan anlatıcı çocukların sahip olduğu sorgulayıcı ve meraklı mizacı da art arda sorular sıralayarak kendi düşüncelerinde taklit ediyor. Aynı zamanda, kendi kendine geçmişteki zaman algısı ile ilgili olarak bazı şeyleri sorguluyor ve okuyucuyu da bu sorular sayesinde düşünmeye itiyor. Yirmi ikinci satırda zaman kavramının göreceliliği ile ilgili bir soru ortaya atan yazar-anlatıcı zamanın farklı bireyler tarafından farklı şekillerde algılanabileceğinin de altını çizmiş oluyor.

Yirmi altıncı ve otuzuncu satırlar arasında yazar-anlatıcının okura vermek istediği asıl mesaj çocukken zamanın yavaş geçtiğine inandığıdır. Saatin akrebini “ağırbaşlı” olarak niteleyen anlatıcı zamanın eskiden günümüzde olduğu kadar hızlı geçmediğine dikkat çekmektedir. Yelkovanı yakalamanın “bazen” mümkün olduğunu dile getiren anlatıcı bir ipucu izlek aracılığıyla ikinci kesitte anlatacağı bir durumla tezatlık yaratmaktadır. Akrep ve yelkovanı barındıran saat kulesini “eski” olarak nitelemesi de anlatıcının zamanın yavaş aktığı günlerin geride kaldığını söyleme biçimidir. Aynı zamanda bu saat kulesini “işlemeli” olarak tanımlaması da metnin ikinci kesitinde anlamı ortaya çıkacak olan bir ipucu izlektir. Otuz altıdan kırka kadar olan satırlarda yazar-anlatıcı masalsı ve tekerlemesi bir anlatım yakalayarak çocukluk zamanlarına göndermede bulunmaktadır. Bunu yaparken imgelerden de yararlanarak çocukluğundaki zaman algısına işaret etmektedir. Anlatıcının otuz yedinci satırda bahsettiği “bostan kuyusu” saat çemberini ifade etmektedir. Aynı satırda, akreple yelkovanın “beygire” benzetilmesi anlatıcının çocukluk dönemlerinde akreple yelkovanın ve dolaylı olarak zamanın bir bostan kuyusu beygiri kadar bezmiş ve yavaş hareket ettiğine bir işarettir. Akreple yelkovanın bu hareketinin betimlenirken “dönmek” yerine “dönenmek” gibi daha dolambaçlı bir kelimenin kullanılması da anlatıcının çocukluğunda zamanın yavaş aktığının yeniden altını çizmek içindir. Retorik sorular kullanarak zamanın aktığına ve o büyüdükçe modernleşmenin de arttığına dikkat çeken yazar-anlatıcı, bahsi geçen bu satırları metnin bütünlüğü içerisinde çocukluk anılarında günümüze bir geçiş olarak kullanmaktadır.

Kırkıncı satırdan metnin sonuna kadar olan bölüm ikinci anlamsal kesiti oluşturmaktadır. Bu kesitin ana iletisi olgunlaşan bireylerin zaman algısının çocuklarınkine tezatlık oluşturacak şekilde geliştiğidir. Kırk beşinci satırda yazar-anlatıcı, çocukken daha harcayacak çok zamanı olduğuna inandığını ancak bunun gerçek olmadığını büyüyünce anladığını günlük konuşma dili kullanarak okuyucuya aktarmaktadır. Eskiden “zamanı yakalamaya çalıştığını” belirten anlatıcı çocukken zamanın ondan kaçtığını düşünme yanılgısını “enayilik” sözcüğü ile vurgulamaktadır. Bu sözcük seçiminin gerekçesi okuyucuyla samimi bir bağ kurup bir mesaj verebilmek olduğu kadar aynı zamanda çocukken sahip olduğu bu düşüncesini günümüzde ne kadar saçma bulduğunun altını çizmektir. Bu nokta yazar-anlatıcının metnin ilk kesitinde yer verdiği “Durup beklerdim” cümlesi ile bağdaştırılabilir çünkü o cümle yazar-anlatıcının geçmişte olan algısı üzerindeki günümüz görüşlerinin bir yansımasıdır. Bunun devamında metnin ilk kesitinde yetişkinlerin ağzından verdiği örneklere benzer olarak yazar-anlatıcı kendi tümcelerine yer vermektedir. Bunun sebebi artık çocukluğundaki zaman algısının dışına çıktığını göstermek ve yetişkinlerle zaman kavramı konusunda aynı düşünceyi yani zamanın az olduğu düşüncesini paylaştığını aktarmaktır. Bu cümleleri ile zamanı yakalamanın artık imkânsız olduğunu vurgulayan anlatıcı ilk kesitte yelkovan ve akrebi nitelemek için kullandığı “ağırbaşlı” ve “yakalamak bazen mümkün” sözcükleri ile tezatlık oluşturmaktadır.

Yazar-anlatıcı elli dördüncü ve elli beşinci satırlarda çocukluğundaki zaman algısının şimdiki zaman algısından farkını retorik sorular yönelterek vurgulamaktadır. “zamana karşı çaresiz değil misin?” sorusunu yazar-anlatıcı kendisine olduğu kadar okuyucuya da yöneltiyor. Bu şekilde yazar-anlatıcı hem bir anlamdan geçmişteki düşünceleri nedeniyle yakınıyor, hem de okuyucunun da aynı yanılgıya düşmesini önlemeye çalışıyor. Bu satırlarda yazar-anlatıcı öznel ve nesnel zaman kavramları arasına da bir duvar örüyor. Zamanın hep aynı biçimde aktığını vurgulayan yazar-anlatıcı bahsi geçen birey çocukta olsa yetişkin de olsa her zaman farklı bir zaman algısına sahip olacağının altını çiziyor. Bu satırların devamındaki paragrafta yazar-anlatıcı günümüz dünyasındaki “saniyeyi bile gösteren” saatlerden bahsediyor. Artık zamanın ne kadar paha biçilemez olduğunun altını çizen anlatıcı “akrep”, “yelkovan” gibi “geçmişe ait” ögelere yer vererek çocukken zaman algısının ne kadar farklı olduğuna göndermelerde bulunuyor ve bu iki zaman arasındaki farka işaret ediyor. Altmış ikinci satırdan altmış dördüncü satıra uzanan bölümde yazar-anlatıcı günümüz dünyasında saatlerin göze daha fazla battıklarını ve sanki zamanı daha hızlı akıyormuş gibi gösterdiklerini anlatıyor. “Dakikanın nasıl geçtiğini anlamak için beklemeye gerek yoktu” tümcesi ile beklemese bile bu saatlerin zamanın hızlı bir şekilde aktığı hissiyatını verdiğinden bahsediyor yazar-anlatıcı. Buna ek olarak, saniyeyi gösteren saatlerin bireyin zaman tarafından nasıl sıkıştırıldığını ve kovalandığını hissettirdiğini de “alarm işaretleri gibi” kelimeleri ile aktarıyor. Bu saatlere karşı genel tutumunu da “sinir bozucu, korkutucu, ürkütücü” kelimeleri ile betimliyor ki bunlar da çocukluk döneminden kalma saatleri nitelemek için kullandığı “işlemeli” kelimesi ile tezatlık oluşturuyor ve bu da çocukluğundakiyle, yetişkinken ki zaman algıları arasındaki farkı somutluyor.

Kısacası, İlhan Selçuk’un Düşünüyorum Öyleyse Vurun adlı denemesinin ana iletisi bir bireyin zamanı algılayışının çocukluk ve yetişkinlik evreleri arasında ciddi farklar göstereceğidir. Çocukken birey zamanın daha ağır aktığını düşünürken yetişkinlikte zamanın onu kovaladığını hissetmektedir. Günümüzün modernleşen dünyasında ise bireylerin zamanı gerek iş gerekse okul gibi nedenlerden dolayı giderek kısıtlanmaktadır. Bu nedenle de Selçuk’un bu denemesinde konu aldığı durum aslında bütün bir insanlığın zamansal gerçekliğini temsil etmektedir.

-Bora

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ne düşünüyorsunuz?

Öne Çıkan

Cinsiyet Eşitsizliği İzleğinin Sınıf Farklılıkları Üzerinden Yansıtılışı // Sabahattin Ali, "Kuyucaklı Yusuf"

Cinsiyet Eşitsizliği İzleğinin Sınıf Farklılıkları Üzerinden Yansıtılışı Sabahattin Ali, "Kuyucaklı Yusuf", Yapı Kredi Yayınları, ...

Popüler