Yoksulluğun Bireylere ve Topluma Etkisi
Necib Mahfuz, Kahire Modern, Kırmızı Kedi Yayınları, Şubat 2017
Yoksulluğun etkileri, belirli bir uzamda, o uzamda yaşayan
bireylerin davranışları ve günlük yaşantıları üzerinden gözlemlenebilir. Necib
Mahfuz’un Kahire Modern adlı
yapıtında yoksulluk izleğinin bireylere olan etkileri çoğunlukla Mahcub
Abdüldaim ve daha az da olsa İhsan Şihata karakterleri üzerinden aktarılmıştır.
Ekonomik sıkıntılar ve genel anlamıyla yoksulluk Kahire’de yaşayan, Mahcub ve
İhsan gibi, bireylerin günlük hayatlarını ve onların ahlaki seçimlerini
derinden etkilemiştir. Bu nedenle de bu yan izlekler üzerinde duracak şekilde
gelişme bölümünü iki paragrafa bölmek uygundur.
Yoksulluk izleği, Kahire’de yaşayan bireyler arasında sınıf
ayrılıklarına sebep olmakta ve hayatlarını sürdürmelerini zor kılmaktadır. Gelişmekte
olan bir ülke olan Mısır ve Kahire’de eğitime verilen önem giderek artmaktadır,
buna kanıt olarak da yakın zamanda Kahire Üniversitesi’nin –Mahcub’un gittiği
üniversite– açılması örnek verilebilir. Ne var ki yoksulluk, Mahcub gibi,
eğitim gören bireyleri zor durumda bırakmaktadır. Bu da bireylerin yani
öğrencilerin hem parasızlıkla hem de derslerle aynı zamanda mücadele etmesini gerektirmektedir.
Mahcub, derslerinde başarılı olmalı ve aynı zamanda kaldığı pansiyonda normalde
parasını ödeyerek bir başkasına yaptırdığı çamaşırcılık, aşçılık gibi işleri de
üstlenmelidir. Sadece zaman ve emek harcayan bir sorun da değildir bu. Yaşadığı
ekonomik sıkıntı Mahcub’u yeni ders materyallerini edinmekten bile
alıkoymaktadır. Örneğin, Mahcub’un almak için bir sürü zorluğa katlandığı
Latince kitabı. Bu parasal zorluklar karşısında Mahcub tek başına da değildir.
Yapıtın başlarında Mahcub’un aradığı ucuz pansiyonlara başka öğrenciler
tarafından yoğun talep olduğu belirtilmektedir ki normal şartlar altında,
Kahire, yani Mısır’ın en zengin kenti olan başkentte yaşayan toplumun ekonomik
açıdan refah sahibi olması beklenir. Ne var ki gerçeklik beklentiden uzaktır.
Dahası, parasal sıkıntının başkentte bile yaşanması ülke çapında ekonomik bir
krize işaret eder. Bu düşünceyi kanıtlamak için Mahcub’un ailesi örnek olarak
ileri sürülebilir. Baba figürü yani evi geçindiren kişi çalışamaz hale geldiğinde
aile dilenmenin eşiğine gelir. Neredeyse bütün eşyalarını satarlar ve açlık
içinde hayatlarını sürdürmeye çalışırlar. Mısır hükûmetinin Mahcub’un ailesinin
de dâhil olduğu fakir halka karşı takındığı umursamaz tutum, devletin “sosyal
devlet” anlayışından ne kadar uzakta olduğunu kanıtlamaktadır. Buna ek olarak,
takınılan bu tutum sadece belli başlı kişilere değil genel anlamda bütün bir
bölgeye de olabilir. El-Kanatir’de yaşayan çoğu kişi, mesela, aynı Mahcub’un
ailesi gibi parasal anlamda hükûmet tarafından destek alamamaktadır ki bu da onların
hayatlarını zorlaştırmaktadır. Bu gelir adaletsizliği sebebiyle de Mısır’da
“parası olan güçlü olandır” anlayışı benimsenmiştir. Bu anlayış ise bir tür sınıflı toplum yapısı
ortaya çıkarmıştır. Zengin ve güçlü olanlar trenlerdeki “birinci sınıf vagona”
aitken fakir kesimler “üçüncü sınıf vagonu” kullanırlar. Buna ek olarak,
Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf
adlı eserindeki halk tarafından kabullenilmiş olan “parası olanın ırzı da olur”
mantığı bu yapıtta da geçerlidir. El-İhşidi, Kasım Fehmi ve –yapıtın sonunda–
Mahcub gibi figürlere “bey” ya da “beyefendi” olarak hitap edilmesi ve bir
dedikleri iki edilmeyecek kadar saygı gösterilmesi de bunu destekler
niteliktedir.
Yaşadıkları yoksulluk bireylerin ahlaki tercihlerini de
etkiler. Mahcub’un, arkadaşlarından kendi ihtiyaçlarını karşılamak için para
istemek zorunda kalması Mahcub’a göre “onur zedeleyici” bir davranıştır ve ahlaki
bakımdan normalde asla kalkışmayacağı bir harekettir. Buna rağmen yaşadığı
yoksulluk onu bunu yapmaya itmiştir. Parasızlık nedeniyle karşılayamadığı
beslenme gibi bireysel istekler ise aynı zamanda Mahcub’un “İd”inin baskın
dürtü olmasını sağlayarak davranışlarına kontrolsüzlük ve yabanilik
getirmiştir. Piramitlere yaptıkları gezide, Mahcub’un Tahiya’yı taciz etmesi de,
bu nedenle, yaşadığı ekonomik sıkıntıdan kaynaklanmaktadır. Mahcub, Tahiya’yı
“yükselmenin bir aracı” olarak yani, statü bakımından yükselmenin ekonomik bir
güç elde etmek demek olduğu dönemin Mısır’ında, maddi bir gelir kaynağı ve bireysel
isteklerinin gerçekleşmesinde büyük bir adım olarak görmektedir. Buna ek
olarak, Tahiya ile istediğini elde edememiş olan Mahcub yapıtın sonlarına doğru
İhsan’la evlenmeyi kabul ederek yaşadığı ekonomik sıkıntılara bir çare
bulacaktır. Bu evliliğin gerçekleşmesini istemelerinde iki tarafın da benzer
nedenleri vardır. Mahcub açlık sınırlarında sürdürdüğü hayatından kurtulmak ve çevresi
tarafından saygı duyulan birisine dönüşmek isterken İhsan’da kendisine
yüklenmiş olan “yedi küçük kardeşini doyurma” görevini –Ne de olsa, Şihata
Türki’nin maaşı ailelerini doyurmaya güç bela yetmektedir– üstlenmeye
çalışmaktadır. Bu yolda mücadele ederken İhsan aynı zamanda ahlaki bakımdan
“yozlaşmış” olarak nitelendirilebilecek davranışlarda da bulunur. Mesela, uzun
bir süredir sevgilisi olan Ali Taha’yı hiçbir açıklama yapmadan terk eder ki bu
da tekrardan yoksulluğun ahlaki tercihlerdeki etkisine işaret eder. İhsan ile
evliliğinden sonra Mahcub’un artan geliri de onu ahlaki bir ikileme sokacaktır.
“Açlık ve sefalet” dolu günlerine dönmek istemeyen Mahcub, ailesine para verip
vermeme konusunda bir süre tereddüt ettikten sonra parasını kendine saklamanın
en doğru tercih olacağına kanaat getirir. Bu seçimi yapmasında etkili olan
Mahcub’un yeniden “yoksul” günlerine dönmekten duyduğu korkusudur. Yoksulluk,
Mahcub’u günümüz toplumlarında “ahlaksız” konumuna düşürebilecek bir davranışta
bulunmaya zorlamıştır.
Sonuç olarak, ekonomik zorluklar Mahcub ve İhsan’ın hayatında
güçlü etkilere sahip olarak ve ahlaki tercihlerini etkileyerek ikisinin de bir
bakıma “yozlaşmasında” önemli rol oynamıştır. Mısır’ın geneli ile
kıyaslandığında ise durum aynıdır; gerek El-Kanatir’de gerekse Mısır’ın başka
bölgelerinde yoksulluk insanların, hayatlarının şekillenmesinde ve sık sık
yozlaşmalarında görmezden gelinemez bir yere sahiptir. Bir adım daha geriye
atılıp büyük resme bakılacak olursa, Avrupa gibi dünyanın öne çıkan
bölgelerinde de –Bu ilişki ne kadar azalırsa azalsın– refahın ve mutluluğun,
yoksulluk ile ters orantılı olduğu göze çarpmaktadır.
-Bora
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Ne düşünüyorsunuz?