Zaman Algısındaki Değişim // İlhan Selçuk, "Çocukla Yelkovan"

Zaman Algısındaki Değişim

İlhan Selçuk, "Çocukla Yelkovan"

İnsanın yaşamı boyunca zaman kavramını algılama biçimi hayatının da değişmesiyle bir değişikliğe uğrar, çünkü çocukken sahip olunan bakış açısı birey farklı deneyimler edindikçe aynı kalmayacaktır. İlhan Selçuk’un “Çocukla Yelkovan” isimli denemesinde zaman algısındaki fark, çocukken ve yetişkinken zaman kavramını algılayışın sunulduğu iki ayrı kesit üzerinden anlatılmıştır.

Denemenin ilk kesiti olan bölüm, anlatıcının çocukluğundaki zaman hakkında düşüncelerini ifade ettiği bölümdür. Anlatıcının bu kesitte meraklı ve sorgulayıcı bir tutum sergilediği görülmektedir. Zamanın sabit ve değişmeyen bir şey mi, yoksa yetişkinlerden duyduğu gibi farklılık gösterebilen bir kavram mı olduğunu merak etmektedir. Ayrıca anlatıcı bu kesitte büyüklerin farklı anlarda zamanın hızlı veya yavaş aktığını iddia etmesi nedeniyle “Zamanla insan arasındaki ilişkilerden bir şey anlaşılmıyordu.” diyerek yetişkinlerin zaman hakkında söylediklerinin karmaşık ve anlaşılmaz olduğunu ifade etmiştir. “Zaman saatlere ve insanlara göre değişiyor muydu?” şeklindeki sorusunda anlatıcı, çocuksu bir kafa karışıklığı ile merakını dile getirmiştir. Anlatıcının ifadelerinin bu kesitte birçok masum ve yüzeysel sayılabilecek birçok soru içermesi, kesitteki anlatımın bir çocuğun meraklı doğasını daha iyi yansıtmasını sağlamıştır. “Eski saat kulesinin işlemeli kadranında yelkovanı izlemek; zamanla aramda bir oyundu.” ifadesinde de anlatıcının çocukluğunda zamanı ancak bir oyun olarak kavradığını belirtilmektedir. Bu nedenle anlatıcı “Yakalamak istiyordum zamanı.” cümlesiyle gerçekçilikten uzak ve bir oyuna benzediği için tekrar çocukluğuna vurgu yapan bir ifade kullanmıştır. “Akrep zaten yelkovandan ayrıydı; ağırbaşlıydı.” şeklindeki kişileştirmesi de benzer bir şekilde anlatıcının çocuksu anlayışına yapılan bir vurgudur. “Zaman duygusunu o eski saatin yelkovanı bilincime yazmış.” İfadesinde de anlatıcının çocukken zamanı ancak somutlaştırarak anlayabildiği anlaşılmaktadır. Yani denemenin ilk kesitinde anlatıcının küçükken zaman hakkındaki hissettikleri üzerinden bireyin, çocukken zamanı anlaşılması zor bir gizem olarak algıladığı belirtilmiştir.

Anlatıcının yetişkinliğe ulaştığı zamanki düşüncelerini belirttiği ikinci kesitte ise zaman kavramı daha farklı gösterilmiştir. Çocukken anlatıcı için gizemli bir şey olan zamanın artık ürkütücü bir hal aldığı görülmektedir. Bunun nedenlerinin birisi anlatıcının geçmişi özlemesidir çünkü yıllar geçmesinin ardından eskiden yaşadığı yer hakkında “Sebzelerin yetiştiği ve taze toprak kokusunun yükseldiği yerlere beton apartmanlar mı dikildi?” gibi sorulara yer vermiştir. Anlatıcının bu sorgulamaları aslında değişimi sorguladığını gösterir; yani yalnızca zaman değil, zamanla birlikte dünyanın ve kendisinin de değiştiğinin bilincindedir. Anlatıcının verdiği “‘Geç kalıyorum…’, ‘Vakit kalmadı…’ ve ‘Zamanım yok…’” ifadeleri, çocukluğunda yetişkinlerden duyduklarına benzer şikayetlerdir. Bu durumdan da kendi değişimi gözlemlenmektedir çünkü çocukken anlam veremediği bazı cümleleri artık kendisinin de kurduğu gözlemlenmektedir. Buradan, eskiden yetişkinler söz konusu olduğundaki tartışmacı tutumunun, kendi yaşının da ilerlemesiyle duygudaş bir tutuma dönüştüğü görülmektedir. “Sen durdukça duran, sen yürüdükçe yürüyen, sen koştukça koşan; hem senin dışında hem enin içinde yaşayan zamana karşı çaresiz değil misin?” ifadesiyle anlatıcı, zamanın kendisine kıyasla çok daha güçlü ve çocukluğunda hayal ettiği gibi yakalayamayacağı bir şey olduğunun bilincinde olduğunu göstermiştir. Bu bağlamda eskiden istediği zamanı yakalama amacını büyüdüğünde “çocuk enayiliği” olarak görmesi, kendisini artık zaman karşısında çaresiz hissetmesinden kaynaklıdır. Küçükken olduğu gibi zamanı gizemli, somut ve yakalaması gereken bir şey olarak görmek yerine artık onu üzerinde güce hakim olmadığı, yakalanması mümkün olmayan ve korkunç bir kavram olarak algılamaktadır. Zaten bu var olan korkusunun etkisiyle dijital saatlerden, zamanın ne kadar hızlı geçtiğini saniyeleri de göstererek vurguladığı için, hoşlanmadığı anlaşılmaktadır. Bunun nedeni geçmişteki dakikada bir değişen ve çocukluğunda ona kıpırdamıyormuş gibi gelen yelkovanlı analog saatlere kıyasla dijital saatler anlatıcıya zamanın ne kadar hızlı ilerlediğini düşündürtmektedir. Anlatıcı bu dijital saatlere olan rahatsızlığını “…kırmızı sayılar sinir bozucu, korkutucu, ürkütücü alarm işaretleri gibi…” şeklindeki benzetmesiyle belirtmiştir. “Alarm işaretleri” şeklindeki ifadesinden dijital saatlerin ona zamanının azaldığını hatırlattığı çıkarılmaktadır. Yaşı ilerledikçe zamanının da azaldığını hisseden anlatıcı, denemenin sonunda “Eskiden kıpırdamayan yelkovanlar, şimdi kırmızı alarm işaretleri gibi yanıp sönen saniyelere dönüştüler; büyüyüp yaşlanan çocuğu kovalıyorlar.” ifadesiyle geçmişteki zamanı kovalama hayaline zıtlık ile gönderme yaparak kendi zamanının bitmesi düşüncesinden duyduğu korkuyu ifade etmiştir. Artık yaşlanmış olan anlatıcı, çocukluğundan farklı olarak zamanı kendisini kovalayan bir tehdit olarak düşünmektedir.

Sonuç olarak “Çocukla Yelkovan” denemesinde zaman geçtikçe insanın zaman algısının da değiştiği belirtilmektedir. Anlatıcı zaman algısındaki bu değişimi, çocukluğundaki zaman hakkındaki düşünceleri ve ardından onlara kıyasla yetişkin olduğu zamanki karşıt düşüncelerini bir arada vererek ve bir tezatlık oluşturma yoluyla ifade etmeyi seçmiştir.

-Elif


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ne düşünüyorsunuz?

Öne Çıkan

Cinsiyet Eşitsizliği İzleğinin Sınıf Farklılıkları Üzerinden Yansıtılışı // Sabahattin Ali, "Kuyucaklı Yusuf"

Cinsiyet Eşitsizliği İzleğinin Sınıf Farklılıkları Üzerinden Yansıtılışı Sabahattin Ali, "Kuyucaklı Yusuf", Yapı Kredi Yayınları, ...

Popüler