İki Binlerin Daha Erken Nostaljisi
Nostalji, bireylerin geçmiş ile bağlantılarını hatırlayarak
bunlar üzerine düşünmeleri ve yorum yapmaları olarak tanımlanabilir. Metnin içinde
bireysel deneyimlerin birinci tekil kişi ağzından anlatılması ve anlatıcının okurla
konuşuyormuş izlenimini vermesinden dolayı deneme olduğu söylenebilecek Doksanların Erken Nostaljisi adlı
eserinde Ege Dündar, daha sadece on sekiz yaşındayken yaşadığı nostaljiyi
okuyucularla paylaşıp büyük resme değinmektedir. Anlatıcı ilk önce geçmişine
ait hatıralarının günümüzde yaşamasına sebep olduğu nostaljiyi aktarmakta, daha
sonra da bu nostaljiyi küresel bir sorunla ilişkilendirmektedir.
Metnin ilk kesitini bir ve ikinci paragraflar
oluşturmaktadır. Bu kesiti okura yazar-anlatıcı sunmaktadır. Bu, anlatıcının düşüncelerini
metin boyunca bireysel deneyimleri aracılığıyla aktarıyor olması ile
kanıtlanabilir. Bu kesitte ve metnin
kalanında anlatıcının seslendiği kitleyi anlatıcı ile aynı nesilden,
doksanlardan, gelen bireyler oluşturmaktadır. Anlatıcı, bu kesitte “sanal
bebekler, tasolar, Pokemon kartları” (1) gibi örnekler ile okura bağlanmaya
çalışmaktadır. Bu örneklerin seçilmesinin sebebi doksanlar kuşağının
simgeleşmiş nesneleri olmalarıdır. Bunun devamında, “18 yaşındayken nostalji
yapmak...” (2) tümcesinde kullanılan üç
nokta anlatıcının bu durumu garipsediğine işaret etmektedir. Bu noktalama
işareti seçimi aynı zamanda eksiltili bir cümle oluşturarak okuyucuyu okumaya
devam etmeye yönlendirmektedir. Anlatıcı, doksanlardan kalma oyuncaklarının
bulunduğu “sandığı” betimleme yoluyla tasvir etmektedir okuyucuya. Bu şekilde
anlatıcı metnin tonuna gizemli bir hava katarak merak uyandırmakta, okuyucunun
ilgisini çekmektedir. Buna ek olarak, oyuncak sandığının içinde bulunduğu odayı
“karanlık, tozlu” (4) olarak betimlemesi anlatıcının çocukluğunun içinde
bulunduğu sandığın ve dolayısıyla da çocukluğunun artık geride kaldığına,
“tozlandığına” dikkat çekme biçimidir. Bu şekilde anlatıcı yaşadığı nostalji
duygusunu daha iyi bir biçimde aktarabilmektedir. Altıncı satırda “sandık”
sözcüğünün iki defa arka arkaya farklı cümlelerde kullanılması anlatıcının bu
sandığa ve geçmiş anılarına verdiği öneme işaret etmektedir. Sekizinci ve onuncu satırlar arasında
anlatıcı oyuncaklarına abartılı özellikler yüklemekte –“tanıklar” (10) gibi– ve
bu şekilde onların onun için ne kadar kıymetli olduğunu ve oyuncaklarının
geçmişini oluşturan bir parça olduğunu vurgulamaktadır. Bu da yaşadığı
nostaljinin büyük boyutlarda olduğunu hissettirmektedir okuyucuya. “Tebrik
ederiz 90’ları başarıyla geçtiniz” tümcesi anlatıcının oyuncaklarına verdiği
önemin maddesel olmadığını göstermektedir okuyucuya. Anlatıcı için bu
oyuncaklar aynı zamanda onun geçmiş günlerini temsil eden sertifikalar
niteliğindedir. On dört ve on altıncı satırlar arasında anlatıcı yaşadığı
nostaljinin hüznü doğurduğunu aktarmaktadır. Akranı olan okuyucuların da aynı
duygulara sahip olabileceği de düşünülürse, anlatıcı burada bir duygudaşlık
kurarak anlatımını daha etkili hale kılmaya çalışmaktadır. Anlatıcı ilk kesitte
anlık nostaljilerle anlatımının ortasında sık sık duraklamaktadır. Bu anlık
nostaljilerden birisi “... Gameboy da oynardık, sek sek de...” tümcesidir. Bu
tümce, metnin akışını bozmaktadır ki bu da anlatıcının ani bir şekilde nostalji
duyguları ile sarıldığına işaret etmektedir. Kullanılan üç noktalar da bu
tümceyi metnin kalanından ayırma görevi görmektedir. İlk paragrafın sonunda
doksanların nesline hitap eden çeşitli örneklerle anlatıcı duygusal yönden
yakalamaya çalışmaktadır okuyucuyu. Bunu yaparken de üç nokta kullanıp
örnekleri birbirinden ayırarak anlatıcı nostalji yaşamasına sebep olan örneklerden
çok olduğunu okuyucuya iletmektedir. Bir grup örnek daha sıraladıktan sonra
“Hepinizi kaldırıp atacak mıydım?” tümcesi ile anlatıcı bu soruyu aslında
kendisine sormaktadır ve yanıtı açık bir biçimde “hayır”dır çünkü metin boyunca,
sahip olduğu oyuncaklarını koruma eğilimi gözlemlenmektedir. Geçmişi ile ilgili
örnekler vererek güçlendirdiği argümanı, oyuncaklarını atamayacağı, sonrasında
soruduğu bu soru okuyucuyu ister istemez anlatıcının haklı olduğunu düşünmeye
itmektedir. Bu sayede okuyucu, anlatıcının oyuncaklarına neden önem vermekte
haklı olduğunu görebilmektedir ve onunla duygudaşlık kurabilmektedir.
Metnin son kesitinde anlatıcı yaşadığı nostaljiyi büyük resim çerçevesinde değerlendirmektedir. Bu kesitte anlatıcı “yetişkinler ile çocuklar arasındaki çizginin silikleştiğini” savunmaktadır. Bunu yaparken bir kıyaslama sunmaktadır okuyucuya. Kendi çocukluğunda yaptıklarıyla yeni neslin çocuklarının yaptıkları örnekleme yoluyla anlatılmaktadır bu kesitte. Kendisinin çocukken “saklambaç oynamak” gibi çocuklara özgü aktivitelerde bulunduğunu belirtirken yeni neslin artık “bilgisayar başında zaman geçirmek” gibi faaliyetlerde daha fazla bulunduğunu söylemektedir anlatıcı. Bu düşüncesini geliştirmek ve akranlarının ona hak vermesini sağlamak için anlatıcı, hüzün ve nostalji duyguları açığa çıkartan örnekler kullanmakta, sonra da bunu günümüz çocuklarının yaptığı aktivite olan “bilgisayarda vakit geçirmek” ile kıyaslamaktadır. Özellikle de bu örneğinin seçilmesinin nedeni anlatıcının argümanını, yetişkinler ile çocuklar arasındaki çizginin silikleştiğini, destekliyor olmasıdır çünkü hem yetişkinler hem de çocuklar bilgisayara erişebilmektedirler, bu onların ortak paydasıdır ancak, diğer örnekler gibi, saklambaç çocuklar özgü bir oyundur. Son paragrafın altıncı satırında kullanılan üç nokta da okuyucuyu bu güncel mesele hakkında, metnin akışı arasında bir boşluk sağlayarak, düşünmeye sevk etmektir. “şimdiki çocuklar ve yetişkinler arasındaki çizginin silikleştiği” anlatıcının metnin tamamı boyunca tekrarlı bir şekilde kullandığı bir kalıptır. Bu şekilde anlatıcı üzerinde durduğu noktayı daha fazla vurgulayabilmektedir. Metnin sonunda vermekte bulunduğu “Çocuklar ve yetişkinler tarafından aynı Playstation oyunlarının oynanması” örneği ile anlatıcı çocuk oyunu ve yetişkin oyunu algısı arasındaki keskin ayrımın artık kalmadığına dikkat çekmektedir: anlatıcının çocukluğunda çocuk oyunlarının daha sevecen, daha çocuksu olduğu, yetişkin oyunlarının ise çocuklara uygun olmayan ögeler içerdiği tahmin edilebilir okuyucu tarafından.
Sonuç olarak Ege Dündar, Doksanların Erken Nostaljisi adlı denemesinde erken yaşlarında yaşadığı nostaljiyi ve bu nostalji sayesinde sorguladığı “nostalji yaşama” yaşının giderek azaldığını, çocukların giderek yetişkinleştiğini anlatmaktadır. Bu düşünceyi de, kendi yaşadığı nostaljiler ile temellendirmektedir. Bu nostaljileri tam on sekiz yaşında, yani çocukluk ve yetişkinlik sınırında yaşadığını belirtmesi de onun bu argümanını kanıtlar niteliktedir. Günümüz değişen dünyasında “nostalji olma yaşı” bile bu değişimden payını almaktadır.
-Bora
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Ne düşünüyorsunuz?