İki Binlerin Daha Erken Nostaljisi // Ege Dündar, “90’ların erken nostaljisi...”

İki Binlerin Daha Erken Nostaljisi

Ege Dündar, “90’ların erken nostaljisi...”, Milliyet, 7 Nisan 2013 

Nostalji, bireylerin geçmiş ile bağlantılarını hatırlayarak bunlar üzerine düşünmeleri ve yorum yapmaları olarak tanımlanabilir. Metnin içinde bireysel deneyimlerin birinci tekil kişi ağzından anlatılması ve anlatıcının okurla konuşuyormuş izlenimini vermesinden dolayı deneme olduğu söylenebilecek Doksanların Erken Nostaljisi adlı eserinde Ege Dündar, daha sadece on sekiz yaşındayken yaşadığı nostaljiyi okuyucularla paylaşıp büyük resme değinmektedir. Anlatıcı ilk önce geçmişine ait hatıralarının günümüzde yaşamasına sebep olduğu nostaljiyi aktarmakta, daha sonra da bu nostaljiyi küresel bir sorunla ilişkilendirmektedir.

Metnin ilk kesitini bir ve ikinci paragraflar oluşturmaktadır. Bu kesiti okura yazar-anlatıcı sunmaktadır. Bu, anlatıcının düşüncelerini metin boyunca bireysel deneyimleri aracılığıyla aktarıyor olması ile kanıtlanabilir.  Bu kesitte ve metnin kalanında anlatıcının seslendiği kitleyi anlatıcı ile aynı nesilden, doksanlardan, gelen bireyler oluşturmaktadır. Anlatıcı, bu kesitte “sanal bebekler, tasolar, Pokemon kartları” (1) gibi örnekler ile okura bağlanmaya çalışmaktadır. Bu örneklerin seçilmesinin sebebi doksanlar kuşağının simgeleşmiş nesneleri olmalarıdır. Bunun devamında, “18 yaşındayken nostalji yapmak...” (2)  tümcesinde kullanılan üç nokta anlatıcının bu durumu garipsediğine işaret etmektedir. Bu noktalama işareti seçimi aynı zamanda eksiltili bir cümle oluşturarak okuyucuyu okumaya devam etmeye yönlendirmektedir. Anlatıcı, doksanlardan kalma oyuncaklarının bulunduğu “sandığı” betimleme yoluyla tasvir etmektedir okuyucuya. Bu şekilde anlatıcı metnin tonuna gizemli bir hava katarak merak uyandırmakta, okuyucunun ilgisini çekmektedir. Buna ek olarak, oyuncak sandığının içinde bulunduğu odayı “karanlık, tozlu” (4) olarak betimlemesi anlatıcının çocukluğunun içinde bulunduğu sandığın ve dolayısıyla da çocukluğunun artık geride kaldığına, “tozlandığına” dikkat çekme biçimidir. Bu şekilde anlatıcı yaşadığı nostalji duygusunu daha iyi bir biçimde aktarabilmektedir. Altıncı satırda “sandık” sözcüğünün iki defa arka arkaya farklı cümlelerde kullanılması anlatıcının bu sandığa ve geçmiş anılarına verdiği öneme işaret etmektedir.  Sekizinci ve onuncu satırlar arasında anlatıcı oyuncaklarına abartılı özellikler yüklemekte –“tanıklar” (10) gibi– ve bu şekilde onların onun için ne kadar kıymetli olduğunu ve oyuncaklarının geçmişini oluşturan bir parça olduğunu vurgulamaktadır. Bu da yaşadığı nostaljinin büyük boyutlarda olduğunu hissettirmektedir okuyucuya. “Tebrik ederiz 90’ları başarıyla geçtiniz” tümcesi anlatıcının oyuncaklarına verdiği önemin maddesel olmadığını göstermektedir okuyucuya. Anlatıcı için bu oyuncaklar aynı zamanda onun geçmiş günlerini temsil eden sertifikalar niteliğindedir. On dört ve on altıncı satırlar arasında anlatıcı yaşadığı nostaljinin hüznü doğurduğunu aktarmaktadır. Akranı olan okuyucuların da aynı duygulara sahip olabileceği de düşünülürse, anlatıcı burada bir duygudaşlık kurarak anlatımını daha etkili hale kılmaya çalışmaktadır. Anlatıcı ilk kesitte anlık nostaljilerle anlatımının ortasında sık sık duraklamaktadır. Bu anlık nostaljilerden birisi “... Gameboy da oynardık, sek sek de...” tümcesidir. Bu tümce, metnin akışını bozmaktadır ki bu da anlatıcının ani bir şekilde nostalji duyguları ile sarıldığına işaret etmektedir. Kullanılan üç noktalar da bu tümceyi metnin kalanından ayırma görevi görmektedir. İlk paragrafın sonunda doksanların nesline hitap eden çeşitli örneklerle anlatıcı duygusal yönden yakalamaya çalışmaktadır okuyucuyu. Bunu yaparken de üç nokta kullanıp örnekleri birbirinden ayırarak anlatıcı nostalji yaşamasına sebep olan örneklerden çok olduğunu okuyucuya iletmektedir. Bir grup örnek daha sıraladıktan sonra “Hepinizi kaldırıp atacak mıydım?” tümcesi ile anlatıcı bu soruyu aslında kendisine sormaktadır ve yanıtı açık bir biçimde “hayır”dır çünkü metin boyunca, sahip olduğu oyuncaklarını koruma eğilimi gözlemlenmektedir. Geçmişi ile ilgili örnekler vererek güçlendirdiği argümanı, oyuncaklarını atamayacağı, sonrasında soruduğu bu soru okuyucuyu ister istemez anlatıcının haklı olduğunu düşünmeye itmektedir. Bu sayede okuyucu, anlatıcının oyuncaklarına neden önem vermekte haklı olduğunu görebilmektedir ve onunla duygudaşlık kurabilmektedir.

Metnin son kesitinde anlatıcı yaşadığı nostaljiyi büyük resim çerçevesinde değerlendirmektedir. Bu kesitte anlatıcı “yetişkinler ile çocuklar arasındaki çizginin silikleştiğini” savunmaktadır. Bunu yaparken bir kıyaslama sunmaktadır okuyucuya. Kendi çocukluğunda yaptıklarıyla yeni neslin çocuklarının yaptıkları örnekleme yoluyla anlatılmaktadır bu kesitte. Kendisinin çocukken “saklambaç oynamak” gibi çocuklara özgü aktivitelerde bulunduğunu belirtirken yeni neslin artık “bilgisayar başında zaman geçirmek” gibi faaliyetlerde daha fazla bulunduğunu söylemektedir anlatıcı. Bu düşüncesini geliştirmek ve akranlarının ona hak vermesini sağlamak için anlatıcı, hüzün ve nostalji duyguları açığa çıkartan örnekler kullanmakta, sonra da bunu günümüz çocuklarının yaptığı aktivite olan “bilgisayarda vakit geçirmek” ile kıyaslamaktadır. Özellikle de bu örneğinin seçilmesinin nedeni anlatıcının argümanını, yetişkinler ile çocuklar arasındaki çizginin silikleştiğini, destekliyor olmasıdır çünkü hem yetişkinler hem de çocuklar bilgisayara erişebilmektedirler, bu onların ortak paydasıdır ancak, diğer örnekler gibi, saklambaç çocuklar özgü bir oyundur. Son paragrafın altıncı satırında kullanılan üç nokta da okuyucuyu bu güncel mesele hakkında, metnin akışı arasında bir boşluk sağlayarak, düşünmeye sevk etmektir. “şimdiki çocuklar ve yetişkinler arasındaki çizginin silikleştiği” anlatıcının metnin tamamı boyunca tekrarlı bir şekilde kullandığı bir kalıptır. Bu şekilde anlatıcı üzerinde durduğu noktayı daha fazla vurgulayabilmektedir. Metnin sonunda vermekte bulunduğu “Çocuklar ve yetişkinler tarafından aynı Playstation oyunlarının oynanması” örneği ile anlatıcı çocuk oyunu ve yetişkin oyunu algısı arasındaki keskin ayrımın artık kalmadığına dikkat çekmektedir: anlatıcının çocukluğunda çocuk oyunlarının daha sevecen, daha çocuksu olduğu, yetişkin oyunlarının ise çocuklara uygun olmayan ögeler içerdiği tahmin edilebilir okuyucu tarafından. 

Sonuç olarak Ege Dündar, Doksanların Erken Nostaljisi adlı denemesinde erken yaşlarında yaşadığı nostaljiyi ve bu nostalji sayesinde sorguladığı “nostalji yaşama” yaşının giderek azaldığını, çocukların giderek yetişkinleştiğini anlatmaktadır. Bu düşünceyi de, kendi yaşadığı nostaljiler ile temellendirmektedir. Bu nostaljileri tam on sekiz yaşında, yani çocukluk ve yetişkinlik sınırında yaşadığını belirtmesi de onun bu argümanını kanıtlar niteliktedir. Günümüz değişen dünyasında “nostalji olma yaşı” bile bu değişimden payını almaktadır.

-Bora

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ne düşünüyorsunuz?

Öne Çıkan

Cinsiyet Eşitsizliği İzleğinin Sınıf Farklılıkları Üzerinden Yansıtılışı // Sabahattin Ali, "Kuyucaklı Yusuf"

Cinsiyet Eşitsizliği İzleğinin Sınıf Farklılıkları Üzerinden Yansıtılışı Sabahattin Ali, "Kuyucaklı Yusuf", Yapı Kredi Yayınları, ...

Popüler